Hayatıma yeni anlamlar, yeni dostluklar, umutlar, hayatlar, yeni binlerce şey katacağımı bilmeden, bilemeden adım adım ilerlediğim Çek Cumhuriyeti-Brno-Vinarska-A1-S1-123' deki ilk günüm..."Eğitim" amacıyla gittiğim ve birçok şeyin ilkini yaşadığım "Avrupa Maceramın" ilk günü...
Yeni bir başlangıcın ilk günü...
İstanbul Atatürk Havalimanı-Dış hatlar da başlayan yolculuğum, her zaman yanımda olan, dostluğunu bir saniye bile eksik etmeyen, artık kardeşim kadar yakın olan, ufacık tefecik içi dolu fıçıcık iroşimin, Canlarım, Ciğerlerim, haklarını nasıl ödeyeceğimi bilemediğim Annem ve Babamın desteğiyle; ilk olarak fazla gelen eşyaları ayıklayabilmek için etrafa yaydığımız tüm eşyalar arasından en gerekli olabilecekleri seçmeye başlamakla, o arada "Bu kadar eşyayla nereye gidiyosa?" diye babamın fırçalarına maruz kalmakla ve o telaşla öyle böyle sırf kilo azaltmak için birçok şeyi geride bırakıp, ufak! bir bavula 3-5! bişeyi tıkıştırmakla başladı...
E tabi fazla kilo başına 7 Euro para ödemesi gerektiğini duyan her uyanık!? vatandaşın yapacağı gibi koca bavulu küçük bir el çantasına sığdırmaktı o an ki tek amaç...
Ve işte tüm çabaların sonunda elimde kalanlar... Hala Koca bi bavul, Küçük bir el çantası, Bilgisayar çantası, Kol çantası ve toplamda yaklaşık 40 kilo....! Kafa 5 kilo ( Beyin çok gelişmiş olunca ağır çekiyo :), Kollar 3 er den 6 kilo, bacaklar ayak ve parmaklar dahil 10 ar dan 20 kilo, bedende bi 20 kilo gelse?... BEN. toplamda 51 kilo...! Sonuç olarak; omuzlarda 40 kilo, ayaklarda 90 kilonun ağırlığıyla, 12 saatlik bir yolculuğun başlangıcı.
Hüzünlü ve bi o kadarda heyecanlıca sarılıp, sarmalanıp, öpüşüp, koklaşıldıktan sonra ayrılık vaktinin "Dank" ettiği, o pasaport kontrol noktasından 1 adım öteye attığım ve artık geri dönüşünün olmadığı, hayat içinde yeni bir hayatın başladığı o anlar...
Geriye dönüp el sallarken, adım adım ilerlerken, bir yere varmak için, bir yerde bırakıp gittiklerini, başına gelebilecek iyi-kötü şeyleri düşünürken, bir yandan da hem sevinip, hem üzülürken... Bir teselli aradığında insan, aslında içinde, taa derinlerde olduğunu bildiğin ve bir telefon kadar yakında olanlardan medet umarya? Arar, bir ses yeter, döndüğünde onu hala şimdiki gibi, bırakıp gittiğin gibi bulabileceğini tekrar tekrar duymak, bilmek, öğrenmek, içine sindirmek rahatlatır içini, su serpilir yüreğine ve kötü tüm düşünceler "pıııır" diye uçar gider ya içinden....
:D Sevinirsin artık.Yurt dışına çıktığına mı? Dil öğreneceğine mi? Yeni yerler göreceğine mi? Eğitimin için mi? Kendin için mi? Isparta'dan bir dönemde olsa uzak kalacağına mı? Hepsine mi? Hiçbirine mi? Hangisine olduğunu bilmeden sevinirsin işte....
Tüm bu duygu yoğunluğu ve düşünceler arasında yol bulunup uçağa binilir, koltuk bulunur, oturulur ve pencere kenarı olmadığına başta bi üzülünür... ): İlk yabancı dil deneyimim de beni hayal kırıklığına uğrattıkdan sonra, bir de onun üstüne karnım açken, yemekte domuz eti çıkması beni resmen bitirir.... "Ya bu nası iş?", "Nası bi işe giriştim ben?", "Dakka bir gol bir" misali düşünürken 3 saate yakın bir süre sonunda Çek Cumhuriyeti, Praha Airport' una iniş yapılır.
.jpg)
Yüklendiğim bavullarımla asıl yolculuğun o zaman başladığı afallamayla anlaşılır...
O afallamayla gözümüzün önündeki otobüs firması yaklaşık 2 saat aranır, bulunamaz! Ve şans eseri başka bir firmaya denk gelinir, sarışın iyi niyetli bir hatunun yardımıyla bilet alınır, otobüse binilir ve bu hatun günün "kahramanı" ilan edilir... Rahat koltuklara yayıla yayıla 2 saat süren yolculuğun sonunda şimdilerde 2. memleketim ilan ettiğim "Brno'ya" varılır.
"Kometaaaaa Brnoooooo"Vee işte asıl işkence başlamıştır!
Havaalanında keyfe keder ordan oraya sürdüğümüz 4 tekerlekli metal arabalardaki o 40 kiloluk tüm yük artık omuzlarımızdadır. Çantalar ordan oraya dolanır, ellerde koca bavullar, tırtıklı kaldırım taşlarına takılan tekerlekler, ilk dakkikadan kızaran, zamanla şişen eller, her adımda kesilen soluklar, merakla etrafı tarayan gözler, yabancı bir dili ilk defa duyan kulaklar, etraftan yayılan buram buram o koku, ve zavallı burnumuz!!! (Vietnamlıların elleriyle hazırladığı, Mendlovo namesti durağından, merdivenlerden aşşağı doğru indiğinde yüzüne çarpan ve uzun bir süre peşini bırakmayan o koku!!! Bilen, çok iyi bilir.... ;)

Kopmuş omuzlar, bitik ve acınacak halde olan biz.
O arada havaalanında "Brno'ya nasıl gideriz" sorumuza, "Benim arabamla" cevabını veren, "Taksi değil, otobüs" diyen bize, "BİLMİYORUM" karşılığını veren, ve bu tepkisiyle bizi şok eden diğer sarışın hatun tüm gün boyunca bizim kınamalarımızla, konuşmalarda günün "açıklanması güç olay"ının baş aktörü oluverir...
E ama burası Avrupa artık di mi? Nerde bizim o yardımseverliğimiz, babacanlığımız, sıcaklığımız? Biz olsak "Gel abla atla, ben bırakırım." demez miyiz? O olmadı, elinden tutup, otobüs firmasına götürüp, biletini aldırıp, otobüse bindirip, şöföre tembihler eşliğinde el sallayıp, hayır duası etmez miydik? Valla o yaşadıklarımdan sonra ben yaparım artık...!
Ve işte "Hlavní Nádraží" durağındayız. "Vinarska" ya gidicez (:
"E soralım bari birilerine" diyoruz, 2 dirhem ingilizcemizle yaklaşıyoruz millete. O kadar sarının içinde, "Nerden çıktı bu karalar" dercesine bakan gözlere bakıp iletişim kurmaya çalışırken, daha "A" demeden, bizden korkan! gençlikle 2. bir şok daha oluyoruz. Farklı bir milletten olduğumuz her ne kadar anlımızda yazmasada kabak gibi sırıtıyoruz bi kere ortada. Tabi korkarlar!? Neyiz, Neciyiz? Belkide canlı bombalar ( bavullar dolusu :)
Umutsuzca çöktüğümüz durak banklarında kara kara "Ne yapıcaz" derken! Aman Allah'ım, kalabalığın arasından ( sarışında olsa ) 1 güzel çıkıp gelmez mi? "Nereye gidiyorsunuz" demez mi? "Vinarska" diyince, "Bende oraya gidiyorum, beraber gidelim" diyip, biletlerimizi almamızda yardımcı olup, bizi 1 numaralı tramvaya bindirmez mi? İşte bu ! (:
Sonradan Amerikalı olduğunu öğrendiğimiz ve o şartlar altında bana melek gibi görünen kız, kafamızdaki "Len bu Amerikalılar hep aynı" fikrini silip atmıştı. Hele bide ( çıkanlar iyi bilir ) o Vinarska yokuşunda bavulları taşımamıza yardım edişi yok mu? Tam bir melek!
.jpg)
S koridorunun alt katta olduğu işareti üzerine oraya yönelen ben ve üst kata çıkması gereken Canan'la ayırdığımız yollarımıza, ilerde 100lerce kez gelip geçeceğim S koridorunda devam ettim... Kulaklarımdaki bavul sesiyle, 123 numarayı arayan gözlerimle, yorgunluktan bitap düşmüş tüm vücudumla, ÇOK güzel günler geçireceğimi bilmeden ağır ağır ilerlediğim bu koridor.... Hiç bitmeseydi.
Vee işte odamdayım! Önümüzdeki günlerimi geçireceğim, 1000 bir türlü farklılığı göreceğim, Sımsıkı dostluklar kuracağım, yeni insanlar tanıyacağım, S123 numaralı odamdayım...Yeni DünyaM dayım...!


~BuRcU~
.jpg)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder