Kızgın kumlardan serin sulara atlamayı ne kadar çok istiyorsak yaz aylarında, sıcacık yatağımızdan buz gibi bir güne uyanmayı bir o kadar istemiyoruz bu aylarda. Yazın bahanemiz "ay çok sıcak" sa kışın "of çok soğuk" oluyor. Bir nankörlüğümüz değişmiyor.
Çamurla oynamak daha bi çileli oluyor. Kendisine yemek ver(me)mek için atışmalar başlıyor hanede, herkes birbirinin üstüne atıyor bu zorlu görevi. Yağmurda, heryer ıslakken, buz gibi rüzgarla muhattap olmak zor geliyor herkese. Zaten ıslak patileriyle üstümüze atlayan Çamur sevimli olmaktan çok nefret dolu bakışlara maruz kalıyor. O anlar sinir katsayısını arttırıyor insanın. Bir de kedimiz. İyi hoş, şeker meker ama ne zaman bizi görse, sesimizi duysa başlıyor acıklı acıklı "miy, miy miiiiiy" diye bağırmaya. Vicdan azabı çekiyoruz her seferinde. Eve koşup süt, ekmek, yem, vs. ne bulursak "yazıııık" deyip önüne seriyoruz hayvanın. Ama o hala "miiiy" Ne derdi var bir türlü anlamadık. Karnı tok olsa da şefkate aç heralde? Hayvan deyip geçmemek lazım...
Kıyafetler sığmıyor. Yazın 10 tişörtün varsa kışın 2 kazağın olsa aynı şey. Ayrı yeri kaplıyor, daha toplu gösteriyor vede kaşındırıyor. Kazak sevmiyorum o yüzden. Kalın sweatler yada üst üste ince penyeler... Tüysüz.
Hava erken kararıyor. Gün çabuk bitiyor. Doğru düzgün meyve olmuyor. Ne erik, ne şeftali, ne kiraz. Bi ayva-nar işte (: Mandalina portakalı hiç saymıyorum.
Yağmurlarda artacak ): Kasvetli günler merhaba...
Evimiz tepede ya, karda erken gelir şimdi buraya. 1 gün bile olsa erken yağar. Biz botlarla merkeze indiğimizde orda su bile olmaz.
Ben yine çamur ve kedilere üzüleceğim hergün. Onlar dışarıda kaldıkça üşüyecekler diye dert yanacağım içimden. Pencereden bakıp duracağım sıcacık evimden... (üzülcem yerine üzüleceğim yazınca garip geliyor sanki kulağa, ne garip?) Fırtına çıktıkça yine çamuru
düşüneceğim, ya kulübesi uçarsa diye (: Ama uçabilirde...?
Elektrikler daha sık kesilecek...
Grip salgını başlayacak, çantamda selpak olmazsa eksik hissedeceğim kendimi. Burnum akacak, sildikçe kızaracak, akmaya devam edecek...( bu arada bu yazıyı H1N1 virüsü ile tanışmadan önce yazdığım nasılda belli oluyor. Şimdi lafımı olur bunların? İstediği kadar aksın burnum, canım feda. Ayy ne can ı yaaa.. Tövbe!) Ellerim kuruyacak,her gece, sabah, aklıma geldikçe, kağıt gibi ellerimi gördükçe ha bire krem süreceğim. vıcık vıcık, yapışık bir his. Pek hoşuma gitmiyor. Gerçi sonrasında mis gibi kokuyor ellerim ama en fazla 10 dk. değmez yani (:
Sanki kışın yenmezmiş gibi hiç bir yerde dondurma olmayacak! Külahta hiç. Koca paketlerdekininde tadı çıkmıyor ki ama...
Yengemlere gider kestane yeriz bizde. Şehirden uzakta yaşamanın verdiği nimetleri toplarız... 500mt tepelerimizde kestane ağaçları dolu ve herkes özellikle hafta sonları ailece, cümbür cemaat kestane toplamaya gidiyor. Doğanın cömertliği. Pazarda 5TL'yken bize bedava...
Çamur artık terlik yerine botları toplayıp getirir... Allah'tan parçalamıyor elalemin ayakkabılarını. Bahçeye getirip bırakıyor. Sonra biz kapı kapı dolaşıp sahiplerini arıyoruz. (komşu ziyareti canım)
~BuRcU~